Çağrı Saray

1979'da İstanbul'da doğdu.İstanbul’da yaşıyor ve çalışıyor.

Silinerek Varolan İmgeler Üzerine...

Yakın tarihiyle yüzleşme sürecini yaşayan Türkiye, kendi siyasal ve kültürel sorunlarının yanı sıra Orta Doğu ile “batı” arasında bir tür katalizör-arabulucu ve kullanışlı bir ara-bölge niteliğinde. Bu özellikli konumu, Türkiye’nin on yıllardır sürmekte olan kendi sorunlarını çözmenin çok uzağında suistimali ve adı konulmamış-kapalı angajmanları-oluşumları beraberinde getirerek tarafsızlık olasılığını tamamen ortadan kaldırıyor. Tıpkı Türkiye’nin kendisi gibi, jeopolitik bir geçiş alanı olan Çanakkale, Türkiye’nin ulusal tarihi açısından bir üstkimliğin temsili göstergesi özelliğini taşıyor. Diğer yandan konumu itibariyle merkeze olan yakınlığı ve buna karşın ayrıksılığı ve periferi olma durumu bağlamında, Çanakkale çok yönlü bir okumayı gerekli kılıyor.

Kavramsal çerçevesi bu anlamda böylesi politik bir zemine oturan, imkanları ya da bütçesi sınırlı gibi görünen, fakat buna karşın İstanbul Bienali gibi belli bir dizge ve yıllar içerisinde kemikleşmiş bir yapıda olmayan Çanakkale Bienali için çalışma sürecinde ortaya çıkan fikirler ve geliştirdiğim öneriler, tersten okumaları ve yamuk bir bakışı beraberinde getirmektedir. Bitmiş ve uygulanmış bir işin suni ve müdahaleye kapalı yapısından uzak, tıpkı Çanakkale Bienali gibi kimliğini-görünürlüğünü Türkiye sanat ortamının heterojen yapısı içinde ortaya koymaya çalışan yeni bir oluşumun parçası olarak kurguladığım, düşüncenin ham halini geliştirilmeye ve uygulanmaya hazır biçimde ortaya koyan desenler, bir eskiz defterinden alınmış ve geliştirilmiş proje çizimleri olarak düşünülebilir.

3.Çanakkale Bienali için hazırladığım dokuz desen, 2000’lerden bu yana üretim sürecimi yansıtan çok-disiplinli çalışma yöntemini ortaya koyuyor. Her biri farklı mediumlarda üretilmesi düşünülen dokuz farklı projenin birer ön çalışması niteliğinde olan “Demokrasi Stratejileri”, son dönem çalışmalarımda kullandığım desen diliyle düşüncenin anlık varolduğu, ardından katman katman silinerek yok olduğu, böylece kadraj dışına itilmiş olan imgeleri; süper kahramanları, oyuncak askerleri, füzeleri ve melekleri araçsallaştırmaktadır. Odaklandığım temel unsurlar olan kimlik, bellek, arşivleme, kişisel tarih gibi kavramların izini süren bu imgeler, yok olma anından sıyrılarak, gizlenmiş ideolojik yan anlamlar taşıdıkları bir alanın kapılarını aralıyor. Brecht’in de vurguladığı kasıtlı olarak estetize edilmiş imgelerin yarattığı bu gizli alan ise, izleyici için yeni bir gerçeklik algısını zorunlu kılıyor.