Kalliopi Lemos

1951'de Yunanistan'da doğdu. Londra'da yaşıyor ve çalışıyor.

Çanakkale Boğazı’nın doğu kıyısından Akdeniz’e kadar uzanan farklı uygarlıkların üst üste yığıldığı ve kesiştiği Çanakkale bölgesinden esinlenen “Güvenli Geçiş için Vaatler” yerleştirmesi yıllardır birçok ülkenin giderek daha çok uğraşmak zorunda kaldığı küresel bir sorun olan yasadışı mültecilikle ilgilidir. Bu iş aynı zamanda daha iyi bir yaşam umuduyla acı çeken binlerce insanın çabasına ve zorluklarına adanmıştır. Bu iş bir geçiş sürecini; bir yerden başka bir yere, bir durumdan başka bir duruma, yaşamdan ölüme, umuttan umutsuzluğa yolculuğu işaret eder. Bu iş Çanakkale’de bulunmuş terkedilmiş bir tekneyi, Yunanistan sınırını kaçak olarak geçen mültecilerin adları, doğum tarihleri ve yerlerini belirten sayısız adak levhasıyla ve bu ölümcül teşebbüsün güvenli olmasını vaat eden adak levhalarıyla donatarak gösterir.

Kalliopi Lemos’un işlerinde tekne önemli bir motiftir. Heykellerinde ve desenlerinde tekne motifi insanın süregelen evrensel arayışını ifade eden bir geçiş anlatısıdır. Yunan Ortodoks geleneğinde yaygın olarak kullanılan tamata (eski adaklar), güvenli yolculuğun ve düşlerin gerçekleşmesi için bireysel bir dua yerine geçer. Adaklar aynı zamanda bu insanların yaşadığı dramın tanıklarıdır. Her vaat, her mültecinin başka bir sınırı geçerken deneyimlediği korkuyu, acıyı ve belirsizliği de ifade eder.

Sanatçı amacını şöyle açıklıyor:
“Benim işim daha iyisini bilmek değildir ya da bu soruna bir çözüm önermez. Bir duygudaşlık yansıtır ve bu sorunla yüzleşmemizi sağlar. Ülkeler bu nüfusları artık kaldıramazken giderek çoğalan bu trajediyi yadsıyamayız ve görmezlikten gelemeyiz. Batı dünyasında yığılan meşrubat kutularının adaklar için kullanımı, sorunun nedenlerine, yani tüketim ve açgözlülüğe işaret eder; bu da bizi doğrudan zengin ve yoksul arasındaki ayrıma götürür. Bu gerçeğe yanılmaz bir bakıştır ve aynı zamanda sorumluluğumuzun bilincinde olma ve kendimize karşı hakikatçi olma cesaretini verir ve hepimizin varolma ve iyi yaşama açısından aynı umutları ve istekleri paylaştığımızı gösterir.“

Son on yıldır Kalliopi Lemos’un işleri mültecilik ve zorunlu göç sonucu oluşan bu geçişlerin psikolojik ve fiziksel yönlerini araştıran heykel ve yerleştirmelerin yaratılmasına odaklanmıştır. Bu iki sanat türü taciz, acı, ikiyüzlülük ve zalimlik içeren toplumsal davranışların tüm sıkıntılarını çeken insanın yaşamı boyunca gösterdiği çabanın manifestosudur. Lemos’un işi insanlığın ortak duygularına odaklanır ama aynı zamanda bireysel kimliklerin, yitirilenin ve bulunanın keşfine ve yeniden yapılanmasına da odaklanır. Kendisi de yerinden koparılmış
ve bilinmeyene sürüklenmiş bir göçmen olduğundan, kimliğin yeni ortama uyum sağlamak, yeniden doğmak için yeniden biçimlenmesini ve daha önce öteki olarak algılananın kendisine dönüşme sürecini deneyimlemiştir.

Dimdik ayaktayım, ayaklarım sımsıkı basıyor toprağa.

Güvenmiş olduğum toprak, evim, benim için her zaman orada!

Yoksa… sarsılmaz değil mi?

Denge için çabaladıkça endişeleniyorum!

Etrafımda neler oluyor?

Bağlı olduğum yer, yaşam ilkelerim, evim şimdi açık denizlerde bir sal!

Karanlık beni kuşatıyor.

Ürperiyorum.

Kendi mekanımın kontrolünü kaybediyorum, anılarımı kaybediyorum, bildiğim her şeyi kaybediyorum!

Hangi yöne gitmem gerektiğini anlamak için yeniden kalkmaya çabalamam gerek .

Ancak bütün çevrem karanlık ve ayaklarımın altında yer kayıyor, alçalıyor!

Tehdit edildiğimi hissediyorum!

Sahip olduğum şeylere tutunmaya çalışıyorum.

Duruşumu düzeltmem ve dengemi yeniden bulmam lazım!

Bu hareket eden yer… yeniden, yeniden düşüyorum!

Olanı kabul etmek zorundayım.

Bilinmeyen koşullar ve tamamen korkuya kapılmak.

Yas!

Kaybı kabul etmek!

Değişmiş bir dünya!